Hatırlama Defteri / Notebook of Recall by sezgi abali attal

Hatırlama Defteri, kadınların çocukluk dönemlerinden itibaren aile ve sosyal çevrelerinin bedenleri üzerinden yaptıkları ikazları içselleştirme süreçlerini, eril bakış, kimlik inşa süreçleri ve yabancılaşma etrafında ele alan araştırma odaklı sanat projesidir.

Hatırlama Defteri’nin sanat üretim süreci, bedenin toplumsal, kültürel, politik bağlamdaki anlamlarını sorgulayan feminist bellek araştırmasına dayanıyor. Araştırma, kadınların kendi hikayelerini ve deneyimlerini paylaşmalarına olanak sağlayan sanatçıların yurtdışında ve yurtiçinde gerçekleştirdikleri görüşmeleri eksenine alıyor. Sanatçılar Günseli Baki, Jenny Berntsson, Selin Atik, Sezgi Abalı, Seçil Yaylalı ve Şerife Aslan’ın bellek araştırmasından yola çıkarak ürettikleri video, fotoğraf, desen, kolaj ve yerleştirmelerden oluşan işler Odeon Pergamon Kültür Sanat Alanı’nda sergileniyor.

Proje, kadınların yaşadıkları duyguları ortaklaştırmayı, farkındalığı arttırmayı ve bir aradalığı güçlendirmeyi amaçlıyor. Beden politikaları üzerinden kadınların uğradığı ayrımcılığın, sınıf, din/dil/ırk/etnik köken, sosyal statü farketmeden yaşadıklarını görünür kılmayı hedefliyor.

Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi, Shelter Artist Run Space, PASAJ İstanbul ve İsveç’ten Jenny Berntsson ortaklığında gerçekleşen projenin kamusal programında, Jenny Berntsson, Seçil Yaylalı, Şehlem Kaçar ve Kadın Savunması Ağı’nın gerçekleştireceği üç farklı atölye yer alıyor. Projenin feminist bellek araştırmaları ve sanat üretimlerini içeren bir de kitabı yayınlanıyor.

Hatırlama Defteri, Goethe-Institut, Hollanda Büyükelçiliği, İstanbul İsveç Başkonsolosluğu ve Fransız Kültür Merkezi’nin öncülüğünde başlatılan, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Anadolu Kültür’ün işbirliğiyle gerçekleştirilen Kültür için Alan programı tarafından destekleniyor.

Proje: Günseli Baki, Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi

Görsel Kimlik Tasarımı: Şerife Aslan, Shelter Artist Run Space

Sanatçılar: Günseli Baki, Jenny Berntsson, Selin Atik, Sezgi Abalı, Seçil Yaylalı, Şerife Aslan

Görüşme Deşifreleri: Elif Yıldırım

Kitap Editörü: Günseli Baki

Atölye Yürütücüleri: Seçil Yaylalı, Jenny Berntsson, Şehlem Kaçar, Kadın Savunması Ağı

Proje ortakları: Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi, Shelter Artist Run Space, Pasaj, Jenny Berntsson

Destek: Kültür için Alan

BULUT I KALDIRIM TAŞI I ISLIK by sezgi abali attal

BULUT I KALDIRIM TAŞI I ISLIK

19 Ekim- 30 Kasım 2024

TOHUM Sanat Alanı, Urla

Sezgi Abalı, Behçet Aktaş, Neda İsmail Atar, Selin Atik, Levent Ayata, Günseli Baki, Gülderen Depas, Ersan Deveci Gökay Gedik, Ali Kanal, Hakan Kırdar ve Tohum Atölye Kolektifi: Cenk, Macar, Dane Rasgen, Paulina Özlem Pazarlıoğlu


Bir Yunan tarihçi, coğrafyacı ve yazar olan Herodot, İyonların yerleştiği coğrafyanın kentleri için ”Yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzünün altında, en güzel iklimde kurulmuşlardır.” der.

Ona göre ne daha kuzeydeki bölgeler ne de daha güneyde kalanlar İyonya ile bir tutulamazlar. 12 antik İyon kentinden biri olan Klazomenai’nin de içinde bulunduğu Urla; coğrafyasıyla, iklimiyle, sosyo- kültürel ve toplumsal dokusuyla, tarımsal üretimi ve deniz ticaretiyle Akdeniz havzasında yüzyıllardır önemli bir konumda var olmuştur.

Urla’nın son yıllarda geçirdiği değişim ve dönüşüme, kamusal alanları odağına alacak şekilde, geçmişi ışığında bugün bulunduğumuz yerden bakmak niyetiyle kurgulanan sergi, tarihsel perspektifte kamusal alanları üzerinden Urla’yı merkezine alıyor. Sergideki yapıtlar, farklı üretim pratiklerinden gelen sanatçıların, çoğunlukla bu sergi için üretilmiş fotoğraf, belge, video, hazır ve buluntu nesnelerden oluşan duvar, yer ve tavan yerleştirmelerinden oluşuyor.

Küratöryel Organizasyon:

Hakan Kırdar ve Sezgi Abalı

hakiki neşe tohumda saklı by sezgi abali attal

30.09- 15.11.2023 / MANEJ URLA

cüneyt kırdar, gözde güngör, hakan kırdar, nezaket tekin, sezgi abalı

sergi düzenleme: vourla sanat/ sezgi abalı & hakan kırdar

Bir efsaneye göre günümüzden 4000 yıl kadar önce İran kralının ayağına bir kuş konar ve ağzında taşıdığı tohumları bırakır. Tohumları diktiren kralın bir süre sonra bağları ve üzümleri olur. Toplanan üzümlerin bazıları zamanla olgunlaşır, fermente olur ve zehirli olduğu düşünülen koyu bir sıvıya dönüşür. Kralın eşlerinden biri, uzun zamandır yaşadığı derin mutsuzlukla ölümü düşünerek içtiği bu içecekle sonsuz bir neşe ve esrimeyle dolar. Şarkıların ve dansların sebebi bu içeceğe kralın çaresi/ şifası denir. Osiris, Dionysos ya da Bacchus, Yidi gibi isimleri çok duyulmuş tanrıların yanında Demeter, Varuni, ve dokunduklarını şaraba ve ekine dönüştürme gücü verilen Oeno ve kız kardeşleri de bu şifalı içeceğin tanrıçaları olarak geçerler tarihe.

Bu anlamda sergi, ilhamını bir tohumla başlayıp ritüellere dönüşen tesadüfi neşeden alıyor. Güneşli vakitlerin ve verimli toprakların çiçeğe, meyveye, dans ve kutlamalara dönüşmesinin görsel yansımalarından oluşuyor. An’ın büyüsünde yakalanan tuhaf, çocuksu, hafifletici neşenin peşine düşüyor.

Evinde Gibi Ruhun Evsiz Yerlerde/ May Your Soul Be At Home Where There Are No Houses // 2.06- 9.07.2023 @ Be Contemporary, URL by sezgi abali attal

For English version scroll down

Nedir ev? Doğduğun ve doyduğun, temizlendiğin ve dinlendiğin; ürediğin ve ürettiğin; ait hissedip sana ait olanlarla doldurduğun yer mi? Kendin olduğun, rahat edip can bulduğun. Neresidir ev? Beden mi zihin mi? Ruhunun hem örselendiği hem de beslendiği yer mi? Korunaklı ve en güvende hissettiğin alanken, tekinsiz mekanlara dönüşebilir mi evler? Özlemi çekilenken, hemen kaçıp kurtulmak istediğin olur mu?  Kurmaya çalışırken yıkılan duvarlar mı yoksa? 

Kendimizi ve ötekini tanımlamamızı sağlayan yer mi ev? İçine aldıklarından çok dışında bıraktıkları mı önemli, yoksa tam tersi mi? İçinde taşıdığın doğa mı ev? Yeryüzünde ya da gökyüzünde evinde gibi hisseder misin mesela? Türlü afet ve acılar karşısında sığınağın olabilir mi kovuklar? Ev, evren mi aslında? Ne kadarını sığdırabilirsin eve? Nelerini eleyip nelerini çoğaltırsın içinde?  Nefesimiz mi asıl evimiz? Ve eve dönmek ana rahmine mi dönmek bir anlamda? 

Evinde gibi olabilir mi ruhun evsiz yerlerde? Ormanda, mağarada ya da bir su kenarında? 

Doğduğun yer mi ev, yoksa yeniden kurguladığın yer mi kendini? 

Farklı iklimlerde, coğrafya ve kültürlerde farklı formlara bürünen ev, insanla birlikte değişip başkalaşan, evrilen çok katmanlı bir kavram. Aidiyet hissi yaratan bir doku, koku, ses ya da tat olup duyumsanabilirken; içinde olmayı özlediğimiz ya da kırmak istediğimiz duvarlarıyla tümüyle somutlaşmış bir mekan bir yandan. Evin ne olduğu ya da neyin eve dönüşebileceği; politik, kültürel ve estetik sorunlarla iç içe geçmiş, karmaşık bir mesele. Geleneksel olarak kanıksanmış rolüyle kadın ve çocukların alanı olarak görülen ev, yaşamı koruyup kollayarak toplumu ayakta tutarken, aynı zamanda nesnenin öznelleştirildiği yer. Sözde politik olmayan evi ne ideolojilerden ne de arzu, cinsellik, çoğalma, bakım gibi gündelik yaşamdan ayrı tutmak olanaksız. 

Küresel olarak hissedilen doğal afetler, savaş, kıtlık, ekonomik sorunlar, iklim krizi gibi olayların etkisiyle ev kavramının derinden sarsıldığı ve anlamının başkalaştığı zamanlarda yaşıyoruz. Ekosistemin de bozulmasına bağlı olarak oluşan çevresel felaketlerle ya da giderek büyüyen göç dalgasıyla baş edebilecek ne güce ne de araçlara sahibiz. Ekoloji sözcüğünün kökeni, Antik Yunan dilinde evin ana mekanı anlamına gelen oikos sözcüğüne dayanıyor. Ekolojik yıkım karşısında duyduğumuz derin acıyla beraber içimize yerleşen evindeyken evini özleme hissi de bu bilgiyle anlam kazanıyor belki. Ana mekanımızın temeli sarsılıyor ve asıl yuvamız olan dünyayı insan türü olarak mahvetmiş olmamız karşısında hissettiğimiz çaresizlikle hayal gücümüze sığınarak baş edebilir miyiz sorusu beliriyor. 

Tam da bu noktada, olmayan bir alemde olası hayatlar yaratan Ursula K. Le Guin’in kelimelerine dönüyoruz. Şimdiden çok uzakta, bambaşka ruhani değerlere ve toplumsal örgütlenmeye dayanan, özgürleştirici ve barışçıl bir halkın yaşamını anlattığı Hep Yuvaya Dönmek* kitabında yer alan bir şiirden yola çıkıyoruz. Bulucular Locası’na Katılma Şarkısı adlı şiir bu serginin çatısını oluşturuyor. Evinde Gibi Ruhun Evsiz Yerlerde* sergisi, şiirden aldığı ilhamla, yedi sanatçı kadının bu çağrıya yanıt niteliği taşıyan ve farklı mecralarda ürettiği, ekosistemleri kesişen veya birbirlerini tamamlayan yapıtlarından oluşuyor. Ev kavramının sanatçının imgeleminde farklı form ve anlamlara bürünerek karşımıza çıktığı sergi; hayalle gerçeğin, somutla soyutun, gündelik olanla olağanüstünün kesiştiği yerde duruyor. Ortak düşler kurabilme gücümüze; kendimizi yeniden düşünme, değiştirme ve çoğaltma becerimize işaret ediyor. Sergi bir diğer yanıyla ev’i en öznel anlamıyla ele alırken; ilkin ana rahminde sonrasında aldığımız ilk nefesle kendi bedenimizde var oluşumuzdan beri evle kurduğumuz yaşam boyu süren karşılıklı ilişkinin izlerini sürüyor. 

 Özge Somersan & Sezgi Abalı

*Hep Yuvaya Dönmek, Ursula K. Le Guin, Ayrıntı Yay., 1998

Çev. Cemal Yardımcı

What is home? Is it the place where you were born, fed, rest, produce and reproduce; a space of your own that you feel you belong to and fill up with your belongings? Is it where you can be yourself, relax and find an ample dose of vitality? 

Where is home? Is it in the mind or is it the body itself? Is it a place where your soul  is nourished, starved or both? May a home become uncanny even if you thought it was the safest place in the world? Can it transform from being a place you long for into a place you want to escape? Or is it the place where walls collapse on you while you try to build? 

Is it the place that makes you define yourself and the other? Are the things it holds more important than the things it rejects, or is it the opposite? Home - is it nature within you? 

Can you feel at home on earth or in the sky? Can tree hollows shelter you from environmental catastrophes and suffering? Is home actually a universe? How much can you put in it? How do you eliminate and incorporate what it contains? Is our breath, our real home? Or does coming back home mean returning to the mother’s womb in a sense? 

May your soul be at home where there are no houses?  In a forest, in a cave or by a river? 

Is home where you were born, or is it where you reconstruct yourself? 

Home is a multi-layered concept that changes, transforms and evolves with people and takes on different forms in different climates, geographies and cultures. While it might be felt as a scent, a sound, a texture or taste that creates a sense of belonging, sometimes it is entirely tangible, as a particular place that we may long to return to and/or escape from. What is home and what can become home to us is a complicated issue, deeply embedded in politics, culture and aesthetics. Traditionally considered as the sphere of women and children, home is a space that harbours life and society sustaining care. But it is also where the object is subjectified. Supposedly a non-political space, home can be separated neither from the ideologies nor from everyday practices such as desire, sexuality, reproduction and care.    

We are at a moment in time where the concept of home is deeply shaken and its meaning is altered by the influential global events such as natural disasters, war, famine, economic problems, and the climate crisis. We have neither the power nor the means to cope with the environmental disasters caused by a suffering ecosystem and the growing wave of migrations. The word ecology comes from the Ancient Greek word oikos meaning “home”. Perhaps the feeling of homesickness at home that settles in us nowadays gains meaning and resonates with our pain while we face an ecological crisis. Now, our ground is destabilised and the fact that we have destroyed the world - our true home - makes us feel helpless as a species. And in despair, a question arises in our minds: Can we take shelter in our imaginations? 

At this point, we return to the words of Ursula K. Le Guin who conjures conceivable lives in a fantastic realm. Inspired by her poetry and in reference to the book "Always Returning Home", in which she describes the life of the Kesh, a liberating culture of peaceful people who live in a distant future, an imaginary society based on entirely different spiritual values, ethics and social organisation, we took off with an enchanting poem Initiation Song from the Finders’ Lodge to form a framework for the exhibition “May Your Soul Be At Home Where There Are No Houses”*. Works of various media by seven women artists that respond to this appeal are displayed here as representations of unique ecosystems that intersect or complement each other. At the crossroads of fantasy and reality, the tangible and intangible, the mundane and extraordinary, the exhibition reveals the idea of home reflected in different forms and meanings in the imagination of each artist. And implies our collective power to have shared dreams; our ability to reimagine, change, and reinvent ourselves. As the exhibition deals with home in its most subjective sense, it also traces the lifelong interaction that we have with home since the moment we came into our own body; first in the womb and with the first breath we take at birth.

 Özge Somersan & Sezgi Abalı

*Ursula K. Le Guin, Always Coming Home, Harper and Row, 1985

hiçbir şey olmadığında, Ekim- Kasım 2021 by sezgi abali attal

​Sergi Sanatçıları: Ali Kanal, Aslıhan Güçlü, Ateş Alpar, Can Tanrıseven, Didem Erişkin, Ekin İdiman, Kıvılcım S. Güngörün, Okan Pulat, Selin Yağmur Sönmez, Sezgi Abalı, Zekiye Buğurcu, Zeynep Merve Çiçek 

Küratörler: Günseli Baki & Yücel Tunca

Proje Destekçisi: Kültür için Alan

Recep Tuna, İzmir Proje Koordinatörü

Proje Koordinatörleri: Günseli Baki, Yücel Tunca

​Proje Görsel Tasarım: Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi

Afiş Tasarım: Birikim Atölyesi, Didem Erişkin

Sergi Kitabı: A4 Ofset, İstanbul, 500 kopya

 İngilizce Çeviriler: Nesrin Ermiş Pavlis

Sergi Mekanları:

9-24 Ekim 2021, Umurbey, İzmir

Çatı Sanat Alanı

30 ekim - 15 kasım Bergama

Sarı Denizaltı

Marangozhane

Arasta

KAtalog
WEB

Çatı Sanat Alanı, İzmir

〰️

Çatı Sanat Alanı, İzmir 〰️

Sarı Denizaltı, Bergama

〰️

Sarı Denizaltı, Bergama 〰️

Fotoğraflar: Yücel Tunca



Learn more