BILLBOARD ISTANBUL/5-18 October Ekim 2020 by sezgi abali attal

BILLBOARD LOCATION: BEŞİKTAŞ – BARBOROS BULVARI GAYRETTEPE GİRİŞİ

Daha fazla bilgi için/ For further information: https://billboardistanbul.org/sezgi-abali-tr/

BILLBOARD ISTANBUL 2020 is a two-week long exhibition in the public space of Istanbul that brings together and exhibit 115 Turkish, Moroccan and Nordic contemporary female artists and selected students from the Royal Danish Academy of Fine Arts in Copenhagenand Mimar Sinan University of Fine Arts in Istanbul. From October 5th-18th, 2020 the billboards will be full of photographic images by the female artist – raising awareness and encouraging public debates on gender issues, as well as bringing contemporary art to a wider audience of all genders and ages.

BILLBOARD ISTANBUL 2020 provides a more prominent, public site for very different stories and images than the advertising that dominates the streets of many cities worldwide. The project gives women the opportunity to express themselves on their own terms, and makes the city more open and creative city – for everyone. The aim is to build bridges between cultures and to challenge our ideas around urban space, gender and identity. The billboards are an important statement, making the work of women artists from Turkey, Morocco and Scandinavia visible.

CONCEPT AND PRODUCTION: The billboard project is the idea and concept developed by the Danish visual artist Hanne Lise Thomsen. Her art and projects focus primarily on dialogue with the surrounding society: the metropolis provides the platform for many of her projects. The complexity of cities, with their constantly changing atmosphere and multifaceted architectural spaces, is a key starting point and source of inspiration, and guides the overall choreography of each individual project.Thomsen has curated and realized BILLBOARD FESTIVAL CASABLANCA in 2015, the Billboard project WE ARE FROM HERE in Ramallah in 2012, and the citywide billboard project WOMEN2003 in Copenhagen and Malmö in 2003. The project is launched in collaboration with curator Lise Grüner Bertelsen and graphic designer Jeanne Betak. The current website was launched on September 18, 2020 and was developed by Ida Elisabeth Jensen.

(TURKISH)

BILLBOARD İSTANBUL 2020, 5 – 18 Ekim 2020 tarihleri arasında Türkiye, Fas ve İskandinav ülkelerinden ve Kopenhag’taki Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi ile İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden 115 kadın sanatçıyı kamusal alanda bir araya getiriyor. BILLBOARD İSTANBUL 2020, İstanbul’da seçilmiş noktalarda yer alan reklam panoları kadın sanatçıların fotoğrafları yoluyla toplumsal cinsiyet tartışmalarını teşvik etmek ve konuyla ilgili farkındalığı arttırmayı amaçlarken çağdaş sanatı tüm yaş, cinsiyetten ve farklı sosyal geçmişten daha geniş bir kitleye ulaştırmayı hedefliyor.

BILLBOARD ISTANBUL 2020, dünya üzerinde pek çok şehrin sokaklarına hâkim olan reklam dilinden farklı hikayeler ve imajlar sunuyor. Proje kadınlara kendi şartlarına göre kendilerini ifade etme fırsatı verirken İstanbulluları da açık ve yaratıcı olmaya davet ediyor. Kültürler arasında köprüler kurmak yoluyla kamusal mekân, cinsiyet ve kimlik konularını konuşuyor. Türkiye, Fas ve İskandinavya’dan kadın sanatçıların çalışmaları görünür kılan BILLBOARD ISTANBUL 2020 ile bu zamanlarda daha da çok ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi kutluyoruz.

KAVRAMSAL ÇERÇEVE: Billboard projesinin fikri ve kavramsal çerçevesi Danimarkalı görsel sanatçı Hanne Lise Thomsen tarafından geliştirildi. Thomsen’in sanat pratiği ve projeleri öncelikli olarak toplumla diyaloga odaklanır ve metropoller birçok projesi için ideal platformu oluşturmuştur. Şehirlerin çok katmanlı yapısı, sürekli değişen atmosferleri ve çok yönlü mimari mirası önemli bir başlangıç noktası ve ilham kaynağı oluştururken her projenin koreografisine rehberlik eder. Thomsen, 2015 yılında BILLBOARD FESTİVALİ CASABLANCA, 2012’de Ramallah’ta BURADAN BURADAYIZ ve 2003 yılında Kopenhag ve Malmö’de billboard projesi WOMEN2003 küratörlüğünü yaptı ve gerçekleştirdi. BILLBOARD projesi küratör Lise Grüner Bertelsen ve grafik tasarımcı Jeanne Betak’ın iş birliği ile hayata geçirildi.

KATILAN SANATÇILAR// PARTICIPATING ARTISTS:

TURKEY Sezgi Abalı, Elçin Acun, Gülçin Aksoy, İpek Balkı, Derin Bilecenoğlu, Sena Başöz, CANAN, Selen Çatalyürekli, Şafak Çatalbaş, Elmas Deniz, Gökçe Erhang, Merve Ertufan, Kardelen Fincancı, Zuhal Koçan, Büşra Öğüt, Ekin Özbiçer, Gümüş Özdeş, Neriman Polat, Senem Sinem, Özlem Şimşek, Gunes Terkol, Tuğçe Ulugün Tuna, Gülbeste Tülü, Tuğba Uzun, Hande Varsat, Selim Wutzler, Arzu Yayıntaş, Cansu Yildiran, Müge Yilmaz. DENMARK Bodil Andersen, Kristina Ask, Jeanne Betak, Katja Bjørn, Christina Capetillo, Sidse Carstens, Ursula Reuter Christiansen, Charlotte Haslund-Christensen, Rikke Diemer, Sophie Dupont, Jeannette Ehlers, Rose Eken, Tina Enghoff, Biba Fibiger, Rosa Marie Frang, Signe Maria Friis, Fryd Frydendahl, Cecile Gravesen, Marianne Grønnov, Gudrun Hasle, Molly Haslund, Ane Henriksen, Nanna Gro Henningsen Lisbeth Hermansen, Lea Guldditte Hestelund, Dorte Jelstrup, Mette Kit Jensen, Mette Gitz-Johansen, Ditte Haarløv Johnsen, Kirsten Justesen, Sophia Kalkau, Randi og Katrine, Malene Landgreen, Madeleine Kate MCGowan, Astrid Myntekær, Lene Adler Petersen, Carina Randløv, Lilibeth Cuenca Rasmussen, Pulsk Ravn, Jytte Rex, Ane Mette Ruge, Samara Sallam Jeanette Land Schou, Trine Søndergaard, Malene List Thomsen, Ida Dorthea Thorrud, Hanne Lise Thomsen, Charlotte Troldahl, Gina Zaharias, Simone Kærn Aaberg. MOROCCO Sofia Alaoui, Yasmina Benabderrahmane, Hind Bensari, Touda Bouanani, Celine Croze, Safaa Erruas, Soukeina Hachem, Yasmine Hajji, Wafae Ahalouch el Keriasti, Randa Maroufi Safaa Mazirh, Fatima Mazmouz, Raja Saddiki, Zara Samiry, Fatiha Zemmouri. SWEDEN Elisabeth Apelmo, Anette Abrahamsson, Hilda Ekeroth, Maria Finn, Astrid Göransson, Marit Lindberg, Annika Ström, Lisa Strømbeck, Cecilia Wendt, Karin Westerlund. FINLAND Eija-Liisa Ahtila, Elina Brotherus, Heta Kuchka, Vilma Pimenoff, Aurora Reinhard. NORWAY Hilde Honerud, Lotte Konow Lund, Beathe C. Rønning, Christel Sverre. ICELAND The Icelandic Love Corporation. GREENLAND Julie Edel Hardenberg. 

CONTRIBUTORS

BILLBOARD Istanbul 2020 is supported by: The Danish Arts Foundation’s Project Committee, the Nordic Culture Fund and DID (Det Danske Institut i Damaskus), Grosserer L. F. Foghts Fond, Royal Dansh Embassy in Ankara, Ernst B. Sund Fonden. Collaborators: Danish Cultural Institute/Füsun Eriksen, Country Manager/Turkey, Kentvizyon. Special thanks to: Visual artist Arzu Yayintas.

BASIN/ PRESS

https://billboardistanbul.org/docu/

https://billboardistanbul.org/elementor-54/




bir de buradan bak / 30.10.2020- 05.05.2021 by sezgi abali attal

Fotoğraf, Orhan Cem Çetin

Sirkhane DARKROOM sanatçıları: Abdullah (17), Abdülsamet (13), Ahmet (13), Abdo (9), Alin (9), Aya (9), Ayşe (8), Azad (10), Azad (13), Bilal (12), Cemal (13), Ceylan (15), Darşan (12), Dilava (13), Dilava (14), Emine (15), Emira (16), Eylem (13), Hacı (17), Hala (13), Halil (12), Hamoude (10), Hamza (8), Hazar (10), İbrahim (12), İbrahim (13), İbrahim (14), İlava (8), Lara (12), Melik (14), Meltem (18), Menal (13), Meryem (12), Muhammed (10), Muhammed (17), Muhammed (9), Musa (16), Naime (10), Omar (10), Osman (15), Refai (12), Reşit (10), Rinda (12), Rinda (13), Rojin (13), Rümeyse (11), Saide (12), Selma (9), Selma (9), Sevin (14), Sidra (15), Şirin (16), Sultan (12), Sultan (13), Sultan (14), Suvar (15), Velid (12), Yara (13), Zeynap (11), Zeynep (12)

Video: Salam Aleykom, Kronos Quartet and Friends, 2020 

Müzik: Sahba Aminikia

Sirkhane DARKROOM Yürütücüsü: Serbest Salih

Küratörler:  Sezgi Abalı & Sinan Eren Erk

Sergi Fotoğrafları: Orhan Cem Çetin

Çeviri: Selçuk Somersan

Sergi kurulum ve tanıtım sürecindeki teknik desteklerinden ötürü BUSY İstanbul’a, Fiksatif’e, oda yerleştirmeleri için Sevi Sevgi’ye, fotoğrafların baskı sürecindeki destekleri için Uğur Varlı Fotoğraf Hizmetleri’ne ve serginin gerçekleşmesinde emeği geçen Kalyon Kültür ekibine teşekkürler…

Sergiden fotoğraf: Orhan Cem Çetin

Alin, 9 yaş, Kobani

Alin, 9 yaş, Kobani

Mardin’de yaşayan yerli ve mülteci çocuklara sanatsal bir buluşma alanı sunma amacıyla kurulan Her Yerde Sanat Derneği, sirk sanatlarına odaklanan Sirkhane, müzikal çalışmalara odaklanan Müzikhane ve fotoğraf çalışmalarına odaklanan DARKROOM projelerini 2012’den beri sürdürüyor.

bir de buradan bak sergisi, fotoğrafçı Serbest Salih tarafından yürütülen DARKROOM projesinde farklı yaşlardan ve etnik kökenlerden gelen, çoğunluğu mülteci olan çocukların çektikleri analog fotoğraflara odaklanıyor.

Sergi, çocukluk dönemini ve çocukların bakışını yine çocukların gözünden, olduğu gibi sergi mekânına taşırken; izleyicilerine ev, yabancı, ortasında ve bir arada temaları üzerinden kurgulanan yeni bir deneyim alanı sunuyor.

“Geçmişe ya da geleceğe gitmeden anda kalmayı en iyi çocukken beceririz. Zamanın en çocuksu hali şimdiki zamandır sanki. Bu büyülü aralıkta hayaller ve gerçekler kolaylıkla bir araya gelebilir. Çocukluğumuzdan kalan bir oyuncağın anılarımızdaki yeri, henüz küçükken duyduğumuz bir şarkı, aynada kendimizi gördüğümüz bir an ve belki bir rüya gibi başını sonunu hatırlayamadığımız parça parça anların hepsi kağıt üzerinde anlam bakımından eşitlenirken, her birimiz için bambaşka anlamları yüklenirler. Kalabalıkların ortasında ama biriciktirler.”*

*Sinan Eren Erk & Sezgi Abalı

evin -de hali, 28.05- 11.07 2020 by sezgi abali attal

Sanatçılar: Begüm Mütevellioğlu, Berna Dolmacı, Can Ünlü, Derin Uludağ, Didem Erbaş, Eda Aslan, Eda Yıldız, İpek Elif Milli, İsmail İfşa, Leyla Keskin

Kavramsal Çerçeve: Fulya Çetin ve Sezgi Abalı

‘İyi bir sanat eseri, insanların gürültüsünden, karmaşasından kurtarılıp sessizleştirilmiş, sezgi yumuşaklığına gelmiş ve susan bir şeydir. Dağların, ağaçların, kuşların, ırmakların yanına eklenecek bir şeydir.’

Latife Tekin

28.05- 11.07 2020, online sergi

Latife Tekin’in cümlelerinden ilhamla yola çıkan Misi’nin Florası, Fulya Çetin’in Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen genç sanatçılarla Bursa’nın Misi köyünde dört mevsim boyunca yürütmeyi planladığı bir konuk sanatçı projesiydi.

İstanbul, İzmir, Mardin-Diyarbakır ve Bursa’dan, ekoloji üzerine düşünüp üretmiş, bitkileri incelemiş, bitkisel boyalarla çalışmış, doğadan dokular toplamış, kısacası doğayı kendine mesele etmiş dörder genç sanatçı, sanat öğrencisi ya da yeni mezun 1-2 hafta arasında Misi’de yaşayacak, farklı disiplinlerde üretecek ve programın sonunda gelişecek ortak bir dil doğrultusunda, bu üretimler sergilenecekti.

Bugün herkes evinde. Evin -de hali bu. Ev hem hücre, hem dünya şimdilerde. Dünya evin içinde. Farklı şehirlerde, bambaşka manzaralardaki evlerde üretim devam ediyor. Sergilemenin mekansal sınırları ve temaların kavramsal kaygılarıyla değil de, bu sefer sadece iyi hissetmek için yapılan bir üretim bu. Misi’nin florasından gelecek ilham, yerini evin tuhaf evrenine bırakıyor. Buranın bize esrarengiz gelen, tanıdık olmayan bir florası ve faunası yok. Çoğu şeyi planlayarak bir araya getirdik.

Aslında çok iyi tanıdığımız ama bir süredir ihmal ettiğimiz bir yakınımıza benzeyen odaları, duvarları, dolapları, çekmeceleri ve bütün içindekilerle zamanın çok da hakim olmadığımız bir ritminde, konuşmaya başlıyoruz evde. Mırıldanır gibi. Kulağımıza en yakın ağız yine kendimizinki. İşte Evin -de hali kendi kendine konuşmanın mütevaziliğinde, samimi bir günce niteliğinde.

İşbirlikleri için Fulya Çetin’e, Nilüfer Belediyesi’ne ve katılan sanatçılara teşekkürler…

Bize Ait Bir Oda/A Room of Our Own 09.05-04.08.2017 by sezgi abali attal

“Bize Ait Bir Oda” sergisi, 9 Mayıs – 4 Haziran 2017 tarihleri arasında Ark Kültür’de izleyici ile buluşuyor. Yirmi üç sanatçıyı bir araya getiren sergide resim, desen, video, fotoğraf, heykel, enstalasyon, illüstrasyon ve performans gibi farklı disiplinlerden çalışmalar yer alıyor. Doğurganlık, annelik ve dişil döngüleri kadın bakış açısı ile ele alan sergi, bu konular üzerine ön yargıları ve klişeleri sorgulayarak kadınlık hallerini izleyici ile beraber yeniden kurgulamayı ve deneyim paylaşımını hedefliyor.
Sergide yer alan sanatçılar alfabetik sıra ile Ada Tuncer, Arzu Arbak , Arzu Yayıntaş, Ecem Yerman, Ece Eldek, Elif Varol Ergen, Fatoş Irwen, Gizem Aksu, Gökçe Deniz Balkan, Güneş Terkol, Işıl Eğrikavuk, Merve Çanakçı, Nancy Atakan, Neriman Polat, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Özgül Arslan, Seçil Yersel, Sena Başöz, Sevil Tunaboylu, Sezgi Abalı ve Yasemin Nur.
“Bize Ait Bir Oda” sergisi, Arzu Yayıntaş ve Güneş Terkol’un 2015’ten beri annelik ve doğurganlık üzerine yaptığı atölyelerin bir devamı niteliğinde. İktidar sahiplerinin ve medyanın anneliği tek tipleştiren, çocuk bakımını basite indirgeyen, anne olmanın bir tercih meselesi olduğunu görmezden gelen yaklaşımlarına ve anneliği kadının üzerinde bir baskı mekanizması olarak kullanılmasına bir tepki olarak başlayan atölyeler, bu sergide kavramsal olarak daha da genişleyerek dişil döngüleri de kapsamına aldı.
Sergi küratörü Arzu Yayıntaş, konsept geliştirme ve sergi tasarımında Güneş Terkol ve Sevil Tunaboylu ile birlikte çalıştı. Üçlü, doğurganlık ve dişil döngüler üzerine (Kadının kendi doğumu, regl, doğum yapmak, düşük, kürtaj, biyolojik saat, menopoz) 7 başlıkta hazırladıkları soruları paylaşarak bu konularda çalışmak isteyen sanatçılara açık çağrı yaptı. Bu çağrıya cevap olarak bazı sanatçılar sergi için yeni bir iş yapmayı önerirken, bazıları ise daha önce ürettikleri ama daha önce sergileme şansı bulamadıkları eserlerini arşivlerinden çıkardılar. Sorular yoluyla yapılan sergi çağrısıyla bu konularda çalışmak isteyen sanatçıların işbirliğine ve katılıma açık bir yaklaşım benimsenerek, klasik otoriter sergi küratörlüğü anlayışından farklı, daha eşitlikçi ve kapsayıcı bir tutum ile sergi mekanı ortak bir alan olarak kurgulandı.
Sergi, iktidarın tek tipleştiren söyleminin aksine annelik ve kadınlık deneyimlerinin çok çeşitli olduğunu ve her kadının doğurganlık ve dişil döngüler üzerine paylaşacak çok şeyi olduğuna işaret etmeyi, bu deneyimleri çoğaltarak görünür kılmayı ve kadın dayanışmasını güçlendirmeyi hedefliyor.
Farklı disiplinlerin ve yaklaşımların biraya getirildiği sergi kapsamında atölyeler, konuşmalar ve performanslar da gerçekleşecek. Bu etkinliklerin duyurusu için serginin facebook sayfasını takip edebilirsiniz.
Bize Ait Bir Oda sergisi 4 Haziran 2017 tarihine kadar Pazartesi ve Salı günleri hariç 11:00 – 19:00 saatleri arasında ücretsiz olarak Ark Kültür’de ziyaret edilebilir. 9 Mayıs 18.30’daki açılışa bekliyoruz. Detaylı bilgi için bizeaitbiroda@gmail.com adresine ya da Bize Ait Bir Oda facebook sayfasına yazabilirsiniz. https://www.facebook.com/groups/bizeaitbiroda#bizeaitbiroda

Anneliğe, Kadınlığa ve Dişil Döngülere Dair Bir Sergi:
Bize Ait Bir Oda
9 Mayıs – 4 Haziran 2017
Açılış: 9 Mayıs 2017, Salı 18:30
Ark Kültür
Kılıçali Paşa Mahallesi,
Batarya Sk. No:2, 34430 Beyoğlu/İstanbul
Pazartesi ve Salı günleri hariç her gün 12.00–19.00

“A Room of our Own” exhibition will meet the viewers between the dates 9th May – 4th June 2017 in Ark Kültür. The exhibition brings together 23 artists and houses works from different disciplines such as painting, drawing, video, photography, sculpture, installation, illustration and performance. Handling topics of fertility, motherhood and feminine cycles from women’s perspective, the exhibition questions the prejudices and cliches on these topics and aims to review and reconsider them together with the spectator while sharing experiences.

The artists of the exhibition in alphabetic order are; Ada Tuncer, Arzu Arbak , Arzu Yayıntaş, Ecem Yerman, Ece Eldek, Elif Varol Ergen, Fatoş Irwen, Gizem Aksu, Gökçe Deniz Balkan, Güneş Terkol, Işıl Eğrikavuk, Merve Çanakçı, Nancy Atakan, Neriman Polat, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Özgül Arslan, Peri Demirbaş, Seçil Yersel, Sena Başöz, Sevil Tunaboylu, Sezgi Abalı and Yasemin Nur.

You can view a selection of visuals of works of the exhibition through:goo.gl/K7M6yL

“A Room of our Own” exhibition is a continuation of the workshops on motherhood and fertility run by Arzu Yayıntaş and Güneş Terkol since 2015. Those workshops started as a reaction to the approach of those in power and the media standardising motherhood, oversimplifying child care, ignoring the fact that motherhood is an issue of choice and the use of motherhood as a repression mechanism on women. In this exhibition, the concept expanded containing the feminine cycles.

The curator of the exhibition Arzu Yayıntaş worked together with Güneş Terkol and Sevil Tunaboylu in the concept development and the exhibition design process. The trio prepared a questionnaire on fertility and feminine cycles (the birth of a woman, menstruation, giving birth, miscarriage, abortion, biological clock and menopause) under 7 titles and made an open call to artists willing to work with these concepts through sharing the questionnaire. As a response to this open call, some artists proposed to make new work for this exhibition while others proposed readily available work from their archives that they did not have the opportunity to exhibit before. An approach that is different from classical authoritarian curatorship, more open to the collaboration and contribution of artists willing to work in this field was taken with the open call made through the questionnaire and the exhibition space was organised as a common space with a more equalitarian and embracing attitude.

Contrary to the ruling power’s standardising discourse, the exhibition aims to underline the fact that motherhood and womanhood experience has many different forms and every woman has much to share on fertility and feminine cycles, make more experiences visible and strengthen women solidarity.

The exhibition bringing together different disciplines and approaches will also host workshops, talks and performances .The announcements of these events can be followed up on the facebook page of the exhibition.

“A Room of our Own” exhibition can be visited until 4th of June everyday except monday and tuesday between 11:00-19:00 at Ark Kültür. The admission is free. All art enthusiasts are invited to the opening on 9th of May at 18:30. For more detailed information you can contact us via bizeaitbiroda@gmail.com or our Facebook page;https://www.facebook.com/groups/bizeaitbiroda #bizeaitbiroda

An Exhibition on Motherhood, Womanhood and Feminine Cycles:
A Room of our Own
9th May – 4th June 2017
Opening : 9th May 2017, Tuesday 18:30

Ark Kültür
Kılıçali Paşa Mahallesi,
Batarya Sk. No:2, 34430 Beyoğlu/Istanbul
Open everyday except Monday and Tuesday 12.00–19.00

poster.jpg
18880316_10158726926090075_8010668992382129323_o.jpg
ecem yerman.jpg
oda.jpg
sezgi abalı.jpg
Özgül-Arslan-Sağ-Beni.jpg
sevil tunaboylu.jpg
Seçil-Yersel-Pentuka-Kata-1-1024x768.jpg
arzu yayıntaş.jpg

26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı Umulmadık Topraklar by sezgi abali attal

lotus.jpg

Lotus Yiyenlerin Ülkesinde

Homeros, ünlü destanı Odysseus’ta, Truva Savaşı’nın ardından evine dönmeye çalışan Odysseus’un, gemisiyle yaptığı on yıllık yolculuğa ve başından geçen maceralara yer verir. Odysseus ve tayfası, bilmedikleri denizlerde bin bir canavarla savaşır ve hayatta kalmaya çalışırlar. Öykünün bir yerinde kuzey rüzgarlarının şiddeti onları rotalarından çıkardığında, efsanevi haritalara göre İtalya’nın güney açıklarında bulunan Lotus-yiyenler Adası’na sürüklenirler. Ada sakinleri gizemli lotus bitkisinin meyvesinden yiyerek, mutlu bir kayıtsızlığa teslim olan, böylece tüm yaşamsal kaygılarını unutan bir kabiledir. Odysseus bu sahte huzura kapılmamak için adamlarını gemiye zorla bindirir ve hepsini küreklere bağlar ki, bu kör, tasasız adadan sağ çıkıp yurtlarına dönebilsinler.

Oysa, yaşadığımız çağda, “geri dönebileceğimiz bir toprak parçası, kendimizi ait hissettiğimiz bir yer bir kalmadığı gün ne olacak?” sorusu gittikçe artan bir şiddette iliklerimize siniyor. Her çağda çatışmalar çıkaran, herşeyi parçalayan, el koyan, zehirleyen insanın karanlık tarafı etrafımızı sarıyor ve her yeri lotus yiyenlerin ülkesine dönüştürmeye çalışıyor. Hep söylenilen biçimiyle “çember daralıyor” ve yine de birileri yaşama, kendi dillerince sahip çıkıyorlar.

Anlatılan öykülere her gün bir yenisi ekleniyor. İlahi gazapların ötesinde, yaşamı var eden de yok eden de insan oluyor. Kendini her zaman en zor durumlara sokan, bazen kurtulan, bazen yıkılıp giden insanlık, hem silah hem ilaç olan doğasını, saflığı, acizliği ve gücüyle içinde taşıyor. Bütün uygarlık tarihi, mitoloji, edebiyat ve tüm sanatlar aslında, bu öyküleri anlatıyor, kaşıyor, kazıp çıkarıyor, yenilerini yazıyor.

Bu sergide biz size aynı nüve etrafında yeni bir anlam bulan farklı öyküler sunuyoruz. Burada bir araya gelen on sanatçı adeta, kendisini lotus yiyenlerin ülkesinde bulan Odysseus’un çabasıyla, umulanla umulmayanı, unutulmaya yüz tutanla unutturulmaya çalışılanı algıları, yetkinlikleri ve dönüştürme becerileri ölçüsünde izleyiciye sunmak için bir araya geliyorlar.

Fırçadan, kalıptan, kameradan ya da biriktirilen nesnelerden geçerek ortaya çıkan işler lotus yiyenlerin sarhoşluğuna ve boşvermişliğine karşı duruyorlar. Resimden yerleştirmeye, heykelden fotoğraf ve videoya varan farklı mecralar aracılığıyla kendi öykülerini anlatıyorlar. Bir şiire sarılanla bir toprağa sarılan, bir adaletsizliği yüze vuranla yaşadığı çevrenin bıraktığı izlere ayna tutanlar, umudu, Lotus Yiyenlerin Ülkesinde beraber ve ayrı ayrı umulmadık topraklara taşıyor. Çünkü herşeye rağmen insani bir güçle yaşamak ve olmazsa olmaz bir umuda sarılmak hala kendine yer bulmaya çalışan arsız bir çiçek gibi çevremizde bitiyor.

İpek Çankaya, Ekim 2016

***

On the Land of Lotus Eaters

Homer, in his epic tale Odysseus narrates the adventures of Odysseus who, after the end of the Trojan War, struggles for ten years to return home. Odysseus and his men fight with a million monsters in open seas and try to survive. When the harsh North wind had driven them from their course they had found themselves in the shores of the island of the lotus-eaters which was situated in the southern offshores of Italy in the mythical maps.

Free from all earthly occupations and concerns, the islanders were a tribe who gave in to a blissful forgetfulness and apathy by eating up the fruit of the mysterious lotus plant. To elude this false serenity and continue their journey back home, Odysseus had to drag his men back to the ships and tie them up beneath the rowing benches.

Meanwhile, in our times we feel more deeply the anxiety of the possible loss of a homeland that we can return to if desired, or the lack of a place on earth where we feel ourselves at home. As it always happens in human history there is the human dark side of man, who provokes all sorts of clashes, discriminations and miseries, intoxicates the world and tries to transform it at the end into the land of the lotus-eaters. As usually said in Turkish “the circle around us is narrowing” and yet some people claim life on their own terms and in their own intimate language.

Every day a new story is added to what has already been told. Beyond a divine wrath, humans become the ones that usually destroy life or make it happen. They put themselves in the most difficult positions, sometimes they survive, in some other cases they are ruined. Their nature works both as a weapon and a cure, inhabits naivety, incapability and strength all together in itself. In fact, the history of civilization, mythology, literature and the arts tell about these stories; they scratch, excavate, bring forward and write new ones.

Almost with Odysseus’ effort who has found himself in the land of the lotus-eaters, we present you in this exhibition different stories finding a new meaning around the same nucleus. Nine artists are gathered together to hold on to life, unveil the hope of the unexpected and what is prone to eventually disappear or externally forced to vanish, in the extent of their perceptions, knowledge and ability.

Works created through a brush, a mold, a camera or accumulated objects are standing against the drunkness and the relactance of the lotus-eaters. Paintings, installations, sculptures, photographs and video works, all tell their own stories. Those who are embracing a poem or a soil, exposing the unfair or holding a mirror to what is happening to us, are carrying the hope to the unexpected grounds, all together and individually. Because against all odds, living with a humanly force and holding on to a hope is still blooming like a cheeky flower around us.